Bir tabloda gezinmek
Kategori: AMSTERDAM
Yazar: DxTravel
Tarihi: 30.07.2018
Küçük detayların oluşturduğu etkisi koca, kendisi ufak bir şehir Amsterdam. Nice sanatçıların ilham kaynağı olması boşuna değil. Bir kanaldan diğerine sadece su akmıyor, aynı zamanda huzur da akıyor bu şehirde. Bir bisiklet pedalına basmaya başlıyorsunuz ve bir bakmışsınız bir tablonun içindesiniz. Bir tarafınızda Vincent Van Gogh var mesela. Diğer tarafınızda Rembrandt. Bulutlar arasından ‘yıldızlı gecesi’ parlıyor Amsterdam’ın. Diğer yandan karanlık değil inadına kırmızı ışıklı bir ‘Günah Şehri.’
Kırmızı Fener’de özgürlük kanadı takanlar sanatın merkezine Müzeler Bölgesi’ne iniveriyor. Van Gogh Müzesi ve komşusu Stedelijk Müzesi çarpıyor gözünüze. Sonra yürümeye başlıyorsun sırayla. Rijksmuseum, Hermitage Amsterdam, Rembrandt’ın Evi, Madame Tussauds ve Amsterdam Peynir Müzesi. Bir kanal karşıdan EYE Film Müzesi el sallıyor ‘Beni unutma’ dercesine. Ama daha nicesi var ki tek gün ancak yeter gezmeye.
Sonra derin bir nefes almak, gördüklerinizi hafızanıza sakince kaydetmek istersiniz belki. O zaman da Vondelpark buyur eder sizi. Amsterdam’ın Central Park’ına hoş geldiniz. Kalabalıklar arasında huzurlu kalmanın yoludur aslında bu. Eğer bu kadar sakinlik yeter derseniz, kulağınıza gelen müzik seslerini takip edin. Birbirinden güzel heykellerin arasında geçip parkın konserini yüzüyle tanışırsınız.
Artık kentin merkezine gitmek isteyebilirsiniz. Dam Meydanı biraz uzak biraz yakındır aslında. Amsterdam’ın güzelliğine dalıp giderken Anne Frank’ın evi uyandırır Dam Meydanı öncesi sizi. Sonra bir kahve içimlik yolunuz kalır meydan.
Amsterdam öyle sıcak karşılar ki sizi. Önce hemen her noktasını öğrendim dersiniz. Sonra yer yeni dakika sürprizler ve yenilikler çıkarır bu şehir size. Her zaman gezdiğiniz kısımdan fazlası vardır suyun altında. Tabii ki keşfetmek isteyen gözler için.